Veri diplomasisinin doğuşu 
Günün ortasındaki yoğun mesai devam ederken, Marmara Üniversitesi Nüfus ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün dijital platformunda, Türk yükseköğretimi adına dikkate değer bir tecrübe inşa ediliyordu. Akademik mirasımızın dört köklü çınarı olan Marmara, ODTÜ, Boğaziçi ve İTÜ’nün Veri Analizi Okulu çatısı altında oluşturduğu güç birliği, sadece bir eğitim programı değil, disiplinler arası bir akademik ittifak niteliğindeydi.
Ana yürütücü kurum olan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) liderliğinde hayata geçirilen, Halkbank ve Ziraat Bankası’nın stratejik sponsorluğuyla desteklenen bu proje, Türkiye’nin gelecek vizyonuna odaklanmış bir millî seferberlik hamlesiydi.
Programın müfredatı, akademik derinliğiyle bu seferberliğin ciddiyetini açıkça ortaya koymaktadır. Temel istatistikten yapay zekâya, panel veri analizinden dijital beşerî bilimlere uzanan geniş bir yelpazede; katılımcılar pasif bir izleyici değil, kısa sınavlar ve ödevlerle sürekli dinamik tutulan aktif birer araştırmacıdır. SPSS, RStudio, Python, ArcGIS, Gephi, Jamovi ve Winsteps gibi uluslararası standartlardaki yazılımların kullanıldığı bu süreç, tam anlamıyla bir yetkinlik inşasıdır.
İşte bu yoğun eğitimin tam kalbinde, Doç. Dr. Zübeyir Nişancı ve sektörün kıymetli hocalarının rehberliğinde teknik analizlerin derinleştiği bir anda, sürecin en kritik dönemeçlerinden biri olan 7. hafta dersinde hafızalara kazınan bir an yaşandı. YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, beraberindeki üst düzey YÖK heyetiyle birlikte oturuma bizzat iştirak etti.
Ancak bu katılım, protokol kurallarının belirlediği mesafeli bir denetim ya da resmi bir toplantı havasında geçmedi. Aksine; Hababam Sınıfı filmlerindeki o biz bize oluşun sıcaklığını, samimiyetini ve coşkusunu aratmayan bir atmosfer hâkimdi.
Bürokrasinin asık yüzünün yerini, interaktif soru-cevapların, içten diyalogların ve samimi bir hasbihalin aldığı bu ortamda; rektörler, üst düzey yöneticiler ve henüz kariyerinin başındaki yüksek lisans öğrencileri aynı sırada, aynı heyecanı paylaştı.
Prof. Dr. Erol Özvar, bu samimi atmosferde öğrencilerin sorularını bizzat yanıtlarken, yükseköğretimin gelecek vizyonuna dair de hayati mesajlar verdi.
Özvar’ın, “Sertifikasyon süreçlerimiz devam ediyor ancak asıl odak noktamız belge değil, kazanılan yetkinliktir.”tespiti; şekilciliğin ötesine geçen, niteliği önceleyen bir yaklaşımı işaret ediyordu. Nitekim şu an, ilk mezunlarını vermeye hazırlanan programın final sınavlarına dair yürütülen titiz çalışmalar, standardın ne denli yüksek tutulduğunun ve ölçme-değerlendirme süreçlerinin ciddiyetinin en somut kanıtıdır.
Bir üst eğitim seviyesine geçişin ön koşulunu sürdürülebilir çalışma disiplini ve emek olarak tanımlayan YÖK Başkanı, akademik başarının tesadüflere bırakılamayacağının altını çizdi. Konuşmasında çalışma rutini kavramına özel bir parantez açarak, “Mutlaka kendinize özgü bir disiplin ve rutin oluşturun” tavsiyesiyle, başarının anlık motivasyonlarla değil, süreklilik arz eden bir gayretle mümkün olacağını vurguladı.
Programın stratejik hedeflerine de değinen Prof. Özvar, “Bu eğitim, modeli itibarıyla eşine az rastlanır bir yapıdadır; hedefimiz bu birikimi yurt dışına da açmaktır.” ifadeleriyle, Türkiye’nin akademik ihracat potansiyelini gündeme getirdi. Bu vizyon, sınırları aşan bir etki gücüyle, kelimenin tam anlamıyla Veri Diplomasisinin Doğuşuniteliğindeydi. Sayın Özvar, bu hedefi şu çarpıcı sözlerle temellendirdi: “Teknolojiyi sadece transfer eden değil, bilgi üreten, veriyi işleyen ve küresel rekabette söz sahibi olan bir Türkiye hedefliyoruz.”
Bu noktada bir projeksiyon yapmak elzemdir: Bu programda şahit olduğumuz titizliğin ve o samimi akademik iklimin, yükseköğretim sistemimizin dinamik unsurları olan vakıf üniversitelerimizde de aynı ciddiyetle yaygınlaşması, topyekûn bir kalite artışını beraberinde getirecektir. Bu kültürün yerleşmesi, akademik kadroların yetkinlik kazanma süreçlerini çok daha hızlı bir şekilde katetmelerini sağlayacaktır. Benzer şekilde, kamu kuruluşları ve özel sektörde de liyakat, bilim ve ilim eksenli bir yapılanma, kurumsal hafızayı güçlendirecek ve kalkınma hızımıza ivme kazandıracaktır.
O sıcak ve samimi dersin kapanışında Prof. Özvar’ın kayda geçirdiği şu ilke, aslında yeni dönemin manifestosudur: “Tüketen değil üreten, sadece izleyen değil inşa eden olacağız.”
Bizler de akademisyeninden yüksek lisans öğrencisine, sektör temsilcisinden bürokratına kadar bu Dijital Darülfünunun paydaşları olarak, bu vizyonu hayata geçirme sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyoruz. Zira gelecek, veriyi doğru okuyanların ve onu toplumsal faydaya dönüştürenlerin ellerinde şekillenecektir.

Back to Top