Elias Canetti’nin Kitle ve İktidar adlı eseri, insanlık tarihine damgasını vuran kitle hareketlerini ve bu hareketlerin iktidar üzerindeki etkilerini eşsiz bir bakış açısıyla ele alır. Canetti, bireylerin tek başına üstesinden gelemeyeceği pek çok şeyi, bir araya geldiklerinde kitlelerin enerjisiyle başarabileceğini ifade eder. Bu enerji, sadece fiziki bir yakınlıktan değil, ortak değerler, duygular ve hedeflerin kesişmesinden doğar.
Bugün Filistin meselesine baktığımızda, Canetti’nin analizlerinin ne kadar isabetli olduğunu görmek mümkün. Dünyanın dört bir yanında, farklı coğrafyalardan insanların adalet ve barış talepleriyle bir araya gelmesi, bu düşüncelerin somut bir tezahürüdür. Oxford Üniversitesi’nden Prof. James Cartwright’ın bir konuşmasında dile getirdiği gibi, “Kitleler sadece bir araya geldiklerinde değil, inanç ve kararlılıklarını paylaştıklarında tarih yazabilir.” Bu söz, Canetti’nin “Bir kitle, kendisine ait olmayan bir şeyi daima arayıp durur” görüşüyle örtüşüyor. Filistin için yükselen sesler, sadece bu halkın haklarını değil, evrensel insanlık değerlerinin yeniden tanımlanmasını da arıyor.
Geçtiğimiz günlerde Netanyahu’nun Lübnan ile ateşkes imzalaması, yalnızca bölgesel bir çatışmanın sona erdirilmesi olarak görülmemeli. Bu karar, kitlelerin uluslararası siyaseti etkileme kapasitesinin güçlü bir örneği olarak tarihe geçmiştir. Harvard Üniversitesi’nden siyaset bilimci Prof. Eleanor Gray, bu durumu “Toplumsal baskının, diplomasi üzerindeki etkisinin kaçınılmaz bir kanıtı” olarak yorumluyor. Gray’in dediği gibi, kitlelerin ısrarlı ve tutarlı talepleri, en güçlü iktidarların dahi geri adım atmasına yol açabilir. Netanyahu’nun geri adımı, iktidarın savunmasızlığına dair Canetti’nin analizlerini doğrular niteliktedir.
İnsanlık tarihi boyunca kitlelerin bir araya gelişi, sadece o anın meselelerine çözüm aramaktan ibaret olmamıştır. Canetti’nin “Ölülerin hıncı” kavramı, geçmişin adaletsizliklerini bugüne taşıyan ve gelecekte çözülmesi gereken meselelerin bir hatırlatıcısı olarak karşımıza çıkar. Filistin halkının yaşadığı acılar, sadece bugünün bir sorunu değil, tarihsel bir adaletsizliğin simgesidir. Bu acılara dünya halklarının ağıt yakması, aynı zamanda gelecekte daha adil bir düzen arzusunu ifade eder.
Prof. Andrew Stein, bu bağlamda, “Kitlelerin ağıtları, sadece geçmişin yasını tutmakla kalmaz, geleceğin yeniden inşasına yönelik bir çağrıdır” der. Gerçekten de Filistin için yükselen sesler, yalnızca bir yas değil, ortak bir mücadelenin habercisidir. Bu mücadelenin en güçlü araçlarından biri ise kitle iletişim araçlarıdır.
Sosyal medya ve dijital platformlar, Canetti’nin analiz ettiği kitlesel dinamikleri çağdaş bir boyuta taşımaktadır. Sosyal medya kampanyaları, Filistin meselesi gibi adalet arayışlarında insanların birbirini bulmasını ve dayanışma göstermesini sağlamaktadır. Marshall McLuhan’ın “Ortam, mesajdır” tezi, bu bağlamda büyük önem taşır. Dijital iletişim araçları, bireylerin bir araya gelmesini kolaylaştırırken, aynı zamanda onların daha geniş bir etki yaratmasını mümkün kılar. Canetti’nin “Kitle, kendini ifade etme iradesine sahip bir güçtür” tespiti, bugün sosyal medya platformlarında yankılanan milyonlarca mesajla daha da anlam kazanmaktadır.
Dayanışmanın semboller aracılığıyla güçlenmesi, Filistin mücadelesinin en etkileyici yönlerinden biridir. Ortak semboller ve sloganlar, kitlelerin birleşmesini kolaylaştırırken, bu birlikteliği anlamlı ve güçlü kılar. Direniş ve dayanışma sembolleri, sadece birer işaret değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün temel taşlarıdır. Hanzala sembolü, geçmişteki haksızlıkların unutulmaması gerektiğini ve bu anıların adalet için bir motivasyon kaynağı olabileceğini hatırlatır. Filistin bayrağının renklerini taşıyan karpuz ise direnişin güçlü bir sembolü olarak öne çıkar. Canetti’nin teorisi, bu sembollerin toplumsal hafızayı diri tutma ve kitleleri bilinçlendirme işlevini vurgular.Bu simgeler, Canetti’nin teorisiyle örtüşerek, kitlelerin semboller aracılığıyla nasıl dönüştürücü bir güce sahip olduğunu gösterir. Filistin halkı için bu figürler, yalnızca birer sembol değil, bir halkın iradesini ve umutlarını diri tutan evrensel birer mesajdır.
Filistin davasına yönelik dayanışma hareketleri, Canetti’nin “Düşünmek, ısrar etmektir” ifadesinin pratikteki bir yansımasıdır. Kitlelerin ısrarı, bugünün sınırlarını aşarak geleceği şekillendiren bir güce dönüşebilir. Lübnan’la varılan ateşkes, sadece bir çatışmanın sona erdirilmesi değil, kitlelerin adalet arayışının bir zaferi olarak görülmelidir.
Bu gelişmeler, insanlığa dair umutları canlı tutar. Filistin meselesi, sadece bir halkın mücadelesi değil, dünya halklarının vicdanlarını ve dayanışma ruhunu yansıtan evrensel bir davadır. Her bireyin dayanışmaya küçük bir katkısı bile büyük bir dönüşümün parçası olabilir. Canetti’nin kitle ve iktidar analizleri, bize kitlelerin gücünün sadece tepki değil, bilinçli bir dönüşüm potansiyeli taşıdığını gösterir. Bu potansiyel, insanlık değerlerini koruma ve geleceği daha iyi bir hale getirme arzusunun en güçlü kaynağıdır.
Tüm bu zorluklara rağmen, dayanışmanın olduğu yerde umut vardır. Mücadele, adaletin ve barışın mümkün olduğuna olan inancın somut bir ifadesidir. Bu nedenle, Filistin halkının haklı mücadelesi, yalnızca bir dönemin değil, insanlık tarihinin ortak bir kazanımı olacaktır.